41 Kadın 41 Öykü - İpek Dokulu Başarılar, Sedef Kabaş, Doğan Kitap, Mart 2007
İş hayatında kadınların söz sahibi olması, uzun yıllar öncesine dayanmıyor. Yakın zamana kadar, yalnızca ev işleri yapan, çocuk bakan, bunun yanında "eksik etek"olarak aşağılanan kadınların bugün-bir elin parmaklarını geçmese de-üst düzey görevlerde, çok başarılı işlerin altında imzalarını görmek mümkün.
Ancak nedense, aynı eğitimlerden geçerek, benzer tecrübelere sahip iki kişi bir işe başvurduğunda, erkek olanın halen tercih sebebi olması anlaşılır bir şey değil. Ayrımcılığın her alana olduğu gibi iş hayatına da bu şekilde yansıması, kadınların daha çok çalışmasını, çabalamasını gerektiriyor. Bunun yanısıra, işe alınırken eşit şartlardaki iki kişiden kadın olanını seçen patronlar da var. Çünkü kadının, bu seviyeye gelene kadar erkekten daha çok çalıştığını, daha çok fedakarlıkta bulunduğunu düşünüyorlar.
Üzerimize yapışmış gibi görünen anne, ev kadını kimliğimizden, iş hayatına atıldığımız zaman da kurtulamıyoruz. Üst düzey yönetici kadınların aile hayatlarına bir göz attığımızda, ya evlilikten ya da çocuk doğurmaktan fedakarlık yapmış olduklarını görebiliyoruz. Patronların bir kadının kariyerine yatırım yapmadan önce ilk düşündüğü, bekarsa evleneceği, evliyse çocuk doğuracağı gerçeğidir.
Feminizm hareketiyle eşitlik söylemleri bireylere kabul ettirilmeye başlansa da, pratikte almamız gereken daha çok yol var. Ataerkil toplumların getirisi olan, ev işi-kadın işi mantığı kırılamıyor. Erkeklerin anneleri tarafından yetiştirilirken bu mantığa sıkı sıkı bağlı kalmasıyla da, kalıplaşmış fikirlerin kafalara yerleşmesi ne yazık ki önlenemiyor. Erkek, evde gördüğü rahatlığı, evlenince eşinden de beklemeye başlıyor. Oysa günümüz şartlarında geçim durumunun güçlüğüyle hem kadın hem de erkek çalışmak zorunda. Kadın, hem çalışıp hem de ev işlerine koşturuyor. Bir de çocuk olunca, kadının kariyer yapma hevesi de, gücü de tamamen tükenmiş oluyor. Erkeklerin hayatlarının hiçbir evresinde yapmak zorunda olmadıkları bir seçimle karşı karşıya kalıyorlar. Bu uğurda da genellikle kariyerlerini feda ediyorlar.
Tam tersine, kariyer yapma yolunu seçen kadınların da yine önlerinde bir dizi engel var. İş hayatında güven duygusu, kadınların lehine gelişmeyen bir durum. "Beceremez, yapamaz" mantığı, halen geçerli. Bu nedenle, halkla ilişkiler, reklam tarzında nispeten hafif iş kollarında daha fazla kadın görmek mümkün. Bir bankanın kredi, muhasebe, fon yönetimi gibi temel departmanlarının başında kadınları görmektense, halkla ilişkiler, eğitim, insan kaynakları gibi kadının daha çok verimli olduğu düşünülen bölümlerde onlara yer vermek sanki yazılı olmayan kuralların başında geliyor. Neye göre bu dallara kadınların daha yatkın oldukları belirlenmiş, onu da anlamak imkansız. Mesela, sekreterler neden hep kadın? Neden sadece kadınlar, çay-kahve taşıyıp, ajandaya not tutup, telefonlara bakıyor da, erkek sekreter lafı bile insanlara itici geliyor? Erkekten sekreter olur mu? Bal gibi de olur. Kadın maden işçisi, kadın marangoz varsa erkek sekreter de olmalı. Üstelik yurtdışında çok yaygın olan bu sistem, Türkiye'de rağbet görmüyor. Bu da tamamen yetiştirilişle ilgili...
41 Kadın 41 Öykü - İpek Dokulu Başarılar" 41 tane kendi alanlarında çok başarılı kadınla yapılan televizyon söyleşilerinin derlemesinden oluşuyor. Hepsinin temelinde yukarıda sayılanlarla beraber, fedakarlık göze çarpıyor. Hayatlarını yönlendirirken, dönüm noktalarında kariyeri seçen bu kadınlar, kaçırdıklarının ardından üzülmek yerine "ben seçimimi yaptım" şeklinde konuşuyorlar.
Sedef Kabaş'ın başarılı ve yerinde sorduğu sorularla, oldukça ilginç söyleşiler ortaya çıkmış. Güler Sabancı, Suna Kan, Sertab Erener, Ayşe Kulin, Müjde Ar, Zuhal Olcay gibi pek çok başarılı ismin yer aldığı kitapta, şimdiye kadar çok da öne çıkmamış yönleriyle okuyucuyu şaşırtan satır aralarına rastlayabiliyorsunuz. Bitmesini hiç istemeden, kitabın son sayfasını çevirdiğinizde, aklınızda oluşan tek düşünce; kadınların bedel ödemeden, hiç bir başarıya ulaşamadığı oluyor...
Mutlaka her başarının bir bedeli vardır. Ama bu bedel, kişilerin hayatından ödün vererek oluyorsa, bir daha düşünmek gerekir. Başarının bedeli, erkek tarafından farklı şekilde ödenirken, kadınlarca farklı ödeniyor. Kadınlar için bu, yeri geldiğinde boşanmak, bazen aile kuramamak, bazen de çocuk doğurmamak olabiliyor. "Çocuk da yaparım kariyer de", yalnızca şarkı sözü olarak kalıyor.
Keşke her kadın, çalışma hayatında fedakarlıklar yapmak zorunda kalmadan, erkekler kadar değerli olabilse. Herkes eşit, şanslar da eşit diye düşünenlerin, bu kitaba bir göz atıp, burada yer alan bütün başarılı kadınların hayatına bakıp, nasıl çabaladıklarını, neleri göze aldıklarını, neleri feda ettiklerini okumalarını isterim. Hiçbiri şikayetçi değil, sonuçta yaşamak istedikleri hayatı yaşıyorlar, bilerek birtakım kararlar almışlar, ancak seçenekleri daha fazla olsaydı, eminim onları da değerlendirirlerdi.
Kariyerle birlikte özel hayatından da ödün vermeyecek, aynı zamanda pozitif ayrımcılığı da savunmayacak kadınların kurtlar sofrası diye anılan iş dünyasının üst basamaklarında yer almasının zamanı geldi de geçiyor bile. Bu kadınlar nerede diye sormaya da gerek yok, onlar şu anda her başarılı erkeğin arkasında gizli kahraman olarak yer alıp kendi adlarına ortaya çıkmayı bekliyorlar...
Ancak nedense, aynı eğitimlerden geçerek, benzer tecrübelere sahip iki kişi bir işe başvurduğunda, erkek olanın halen tercih sebebi olması anlaşılır bir şey değil. Ayrımcılığın her alana olduğu gibi iş hayatına da bu şekilde yansıması, kadınların daha çok çalışmasını, çabalamasını gerektiriyor. Bunun yanısıra, işe alınırken eşit şartlardaki iki kişiden kadın olanını seçen patronlar da var. Çünkü kadının, bu seviyeye gelene kadar erkekten daha çok çalıştığını, daha çok fedakarlıkta bulunduğunu düşünüyorlar.
Üzerimize yapışmış gibi görünen anne, ev kadını kimliğimizden, iş hayatına atıldığımız zaman da kurtulamıyoruz. Üst düzey yönetici kadınların aile hayatlarına bir göz attığımızda, ya evlilikten ya da çocuk doğurmaktan fedakarlık yapmış olduklarını görebiliyoruz. Patronların bir kadının kariyerine yatırım yapmadan önce ilk düşündüğü, bekarsa evleneceği, evliyse çocuk doğuracağı gerçeğidir.
Feminizm hareketiyle eşitlik söylemleri bireylere kabul ettirilmeye başlansa da, pratikte almamız gereken daha çok yol var. Ataerkil toplumların getirisi olan, ev işi-kadın işi mantığı kırılamıyor. Erkeklerin anneleri tarafından yetiştirilirken bu mantığa sıkı sıkı bağlı kalmasıyla da, kalıplaşmış fikirlerin kafalara yerleşmesi ne yazık ki önlenemiyor. Erkek, evde gördüğü rahatlığı, evlenince eşinden de beklemeye başlıyor. Oysa günümüz şartlarında geçim durumunun güçlüğüyle hem kadın hem de erkek çalışmak zorunda. Kadın, hem çalışıp hem de ev işlerine koşturuyor. Bir de çocuk olunca, kadının kariyer yapma hevesi de, gücü de tamamen tükenmiş oluyor. Erkeklerin hayatlarının hiçbir evresinde yapmak zorunda olmadıkları bir seçimle karşı karşıya kalıyorlar. Bu uğurda da genellikle kariyerlerini feda ediyorlar.
Tam tersine, kariyer yapma yolunu seçen kadınların da yine önlerinde bir dizi engel var. İş hayatında güven duygusu, kadınların lehine gelişmeyen bir durum. "Beceremez, yapamaz" mantığı, halen geçerli. Bu nedenle, halkla ilişkiler, reklam tarzında nispeten hafif iş kollarında daha fazla kadın görmek mümkün. Bir bankanın kredi, muhasebe, fon yönetimi gibi temel departmanlarının başında kadınları görmektense, halkla ilişkiler, eğitim, insan kaynakları gibi kadının daha çok verimli olduğu düşünülen bölümlerde onlara yer vermek sanki yazılı olmayan kuralların başında geliyor. Neye göre bu dallara kadınların daha yatkın oldukları belirlenmiş, onu da anlamak imkansız. Mesela, sekreterler neden hep kadın? Neden sadece kadınlar, çay-kahve taşıyıp, ajandaya not tutup, telefonlara bakıyor da, erkek sekreter lafı bile insanlara itici geliyor? Erkekten sekreter olur mu? Bal gibi de olur. Kadın maden işçisi, kadın marangoz varsa erkek sekreter de olmalı. Üstelik yurtdışında çok yaygın olan bu sistem, Türkiye'de rağbet görmüyor. Bu da tamamen yetiştirilişle ilgili...
41 Kadın 41 Öykü - İpek Dokulu Başarılar" 41 tane kendi alanlarında çok başarılı kadınla yapılan televizyon söyleşilerinin derlemesinden oluşuyor. Hepsinin temelinde yukarıda sayılanlarla beraber, fedakarlık göze çarpıyor. Hayatlarını yönlendirirken, dönüm noktalarında kariyeri seçen bu kadınlar, kaçırdıklarının ardından üzülmek yerine "ben seçimimi yaptım" şeklinde konuşuyorlar.
Sedef Kabaş'ın başarılı ve yerinde sorduğu sorularla, oldukça ilginç söyleşiler ortaya çıkmış. Güler Sabancı, Suna Kan, Sertab Erener, Ayşe Kulin, Müjde Ar, Zuhal Olcay gibi pek çok başarılı ismin yer aldığı kitapta, şimdiye kadar çok da öne çıkmamış yönleriyle okuyucuyu şaşırtan satır aralarına rastlayabiliyorsunuz. Bitmesini hiç istemeden, kitabın son sayfasını çevirdiğinizde, aklınızda oluşan tek düşünce; kadınların bedel ödemeden, hiç bir başarıya ulaşamadığı oluyor...
Mutlaka her başarının bir bedeli vardır. Ama bu bedel, kişilerin hayatından ödün vererek oluyorsa, bir daha düşünmek gerekir. Başarının bedeli, erkek tarafından farklı şekilde ödenirken, kadınlarca farklı ödeniyor. Kadınlar için bu, yeri geldiğinde boşanmak, bazen aile kuramamak, bazen de çocuk doğurmamak olabiliyor. "Çocuk da yaparım kariyer de", yalnızca şarkı sözü olarak kalıyor.
Keşke her kadın, çalışma hayatında fedakarlıklar yapmak zorunda kalmadan, erkekler kadar değerli olabilse. Herkes eşit, şanslar da eşit diye düşünenlerin, bu kitaba bir göz atıp, burada yer alan bütün başarılı kadınların hayatına bakıp, nasıl çabaladıklarını, neleri göze aldıklarını, neleri feda ettiklerini okumalarını isterim. Hiçbiri şikayetçi değil, sonuçta yaşamak istedikleri hayatı yaşıyorlar, bilerek birtakım kararlar almışlar, ancak seçenekleri daha fazla olsaydı, eminim onları da değerlendirirlerdi.
Kariyerle birlikte özel hayatından da ödün vermeyecek, aynı zamanda pozitif ayrımcılığı da savunmayacak kadınların kurtlar sofrası diye anılan iş dünyasının üst basamaklarında yer almasının zamanı geldi de geçiyor bile. Bu kadınlar nerede diye sormaya da gerek yok, onlar şu anda her başarılı erkeğin arkasında gizli kahraman olarak yer alıp kendi adlarına ortaya çıkmayı bekliyorlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder