18 Eylül 2007 Salı


ALDATAN ERKEKLER & KADINLAR ANLATIYOR


Aldatan Erkekler Anlatıyor - Selda Uskan, Neden Kitap, Haziran 2007

Aldatan Kadınlar Anlatıyor - Mehmet Coşkundeniz, Neden Kitap, Eylül 2006



Belki de yeryüzünde yaşayan tüm insanlara bir anket yapılma şansı olabilse, en çok konuşulan konu hangisidir diye sorulsa, kuşkusuz kadın-erkek ilişkileri cevabını vereceklerdir. Varoluşumuzun amacını içinde barındıran bu ilişki, her yönüyle defalarca sorgulandığı bugüne kadar, çeşitli yorumlara da açık oldu.

Eskiden tabu olan çoğu konu, artık toplumların hoşgörüsünün artması, gelişmesiyle, konuşulabilir hale geldi. Her konuda ahkam kesmeye meraklı insan toplumu, nedense konu cinsellik, kadın-erkek ilişkilerine geldiğinde sus pus oluyordu, konuşan da ayıplanıyordu. Ama artık, hayatın bir gerçeği olarak kabul ettiğimiz bu konunun üzerindeki görünmez perde de kalktı.

Kadın-erkek ilişkileri deyince, aldatmayı da atlamak mümkün olmuyor. Aldatmanın çeşitli sebepleri var. Öncelikle yaradılışla ilgili. Erkeklerin çokeşli yapısına rağmen kadınlar tekeşli olarak yapılandırılmışlar. Bunu ben değil, genetik kodlarımız söylüyor. Peki, kadınlar aldatmıyor mu bu şartlar altında? Aldatıyorlar tabii, yalnız bir farkla. Çoğu kadının fiziksel olarak aldatabilmesi için karşısındaki ile duygusal bir bağ kurması gerekiyor. İstisnaları var, ama kaideyi bozmuyor. Erkekler ise daha rahat, "tek gecelik ilişki" tabir ettiğimiz ilişkileri yaşamakta zorluk çekmiyorlar.

Bu iki kitapta da; adından anlaşılacağı gibi, kadınların ve erkeklerin aldatma öykülerine yer verilmiş. Kimi meraktan, kimi macera yaşama isteğinden, kimi de mutsuzluktan eşini, sevgilisini aldatmış. Macera tutkusuna denilecek bir söz yok, herkesin eğlence, serüven anlayışı farklı olabiliyor. Ancak merak, üzerinde durulması gereken bir konu...

Genellikle yüzü Batı'ya dönük olan toplumumuzun, bunu layıkıyla aşabildiğini söylemek güç. Hala yasaklanan, ayıp konular sınıfına giriyor bu tip konular. Sanılıyor ki, biri baş göz edildiğinde herşey yoluna girer. Ne de olsa evlendirmek amaç, bir kere evlenince de sonsuza dek mutlu mesut yaşanır. Ama gerçek ne yazık ki öyle değil. Özellikle kırsal kesimde gerek erkek, gerekse kadın; ilk elini tuttuğu, ilk konuştuğu kişiyle evleniyor. Hatta düğünden önce birbirinin yüzünü görmeyenler var. Dolayısıyla, merak her zaman mevcut.

Şehirde yaşanan da farklı olmuyor. Görücü usulü evlilikler, aman dışarıda fazla dolaşmasın yanlış anlarlar zihniyetiyle evlere kapatılan kızlar, askerliği de bitti sıra hemen evlilikte diye zorlanan erkekler, hayatlarını henüz yaşayamadan bir oldu bittiye gelen gençler; şehirde de bol miktarda bulunuyor.

Namus kisvesi altında bu şekilde baskı gören insanlar, evlendiklerinde hep acabalarla başbaşa kalıyorlar. Bir süre sonra kendilerini sorgulamaya başlıyorlar, doğru mu yaptım bu kişiyle bir ömür geçirmeye söz verirken diye. Uzun süreli eşlerini, sevgililerini aldatanlar ise "hayatımın aşkını buldum" bahanesinin arkasına saklanıyorlar. Halbuki biraz bekleyebilseydi, eşi olan kişiyi de üzmeden hayatının aşkı karşısına çıkacaktı. Ama suç sadece bu kişilerde değil, onları bir an önce evlendirmeye çalışan ailelerde elbette. Belirli bir yaşa gelmiş kız ya da erkeğe önce ne zaman evleneceksin diye baskı yapılır, evlilikten sonra da ne zaman çocuk geliyor diye...Ailelere göre herşey programlıdır, o program dahilinde yaşamak da sizin göreviniz!

Aldatma; köylüsüne, şehirlisine bakmadan, toplumun her kesiminde var. Batı toplumlarını da özellikle bu konuda dejenere bulma yine bize özgü. Evet, belki onlar bize nazaran uçlarda yaşıyorlar, bizim aile yapısı diye tabir ettiğimiz olguya da ters. Ancak bugün bir erkeğin ailesine kız arkadaşını göğsünü gere gere açıklaması, bir kızın da erkek arkadaşını ailesinden ölümüne saklaması ikiyüzlülükten başka bir şey değil. Gerekli eğitim verilebilse, zaten erkeğin ya da kızın her önüne gelenle birlikte olması engellenebilir. Konuşulamayan yasaklar, cezbedici olduğundan ipin ucu burada kaçıyor. Aile, şiddetle bu konuyu reddediyor, hiç olmamış gibi davranıyor. Oysa ki hayatın güzel bir gerçeği bu. Bir kadın, bir erkekle çok güzel duygusal bir birliktelik yaşayabilir. Ancak fesat olduğumuzdan, aklımıza illa ki yatak odası geldiğinden, bu ilişkinin sadece o boyutunu düşünebiliyoruz. Düşündükçe de içimize fenalıklar geliyor, mümkün değil olmaz diyoruz. Bir erkek yapınca çapkın, bir kadın yapınca fahişe denmesine de bu düşünce yapısı neden oluyor. Ataerkil toplum olmanın getirisi de bu olsa gerek!

Aldatmanın fiziksel boyutu, son nokta. Asıl aldatma, bundan çok önce başlıyor. Ama insanın canını en çok acıtan fiziksel yanı olması sebebiyle, bunun üzerinde daha çok duruluyor. "Aldatsa da gelip bana anlatsın, medeni insanlarız, bir de arkamdan vurmasın, mutlaka söylesin" kısmı da safsatadan ibaret. Davulun sesi uzaktan hoş geldiği için, herkes başına gelmeden ahkam kesmeye bayılıyor. Ama hiçbir kadın ya da erkek, aldatmanın soğuk nefesini ensesinde hissettiğinde, medeni olmayı aklının ucundan bile geçirmiyor. Bu da elbette, çok doğal.

Gelelim mutsuzluktan dolayı aldatanlara...Mutsuz olup da aldatanlar, erken yaşta evlilik yapan, ya da istemeden zorla evlendirilmiş kişilerde yaşanıyor. Ten uyumunun olmadığı bir kişiyle beraber olmak zorunda kaldığından, ilk karşılaştığı mıknatıs gibi çekimin içine düşüveriyor. Böyle bir duyguyu daha önce tatmadığından, gerçek bir fiziksel çekimin nasıl olduğunu o anda farkediyor ve gözü hiçbir şey görmüyor. Kadın için de, erkek için de bu geçerli. Bir şeylerin eksik olduğunu bilmeyen, bilip de anlayamayan kişiler, gerçek aşk, tutku ile karşılaştığında, dünyasını şaşırıp bu girdaba kapılıyorlar.

Bir de aldatmayı alışkanlık haline getirenlerle, inat uğruna aldatanlar var. Kısasa kısas yaparak eyleme geçenler, tamamen yanlış düşünenler aslında. Bir insanın aldatmaması için önce kendisine, sonra da karşısındakine saygısı olması gerekir. Her ikisi de yok olduğunda, aldatma gerçekleşir. O yaptı, ben de yapacağımın o yüzden hiçbir mantıklı tarafı yok. Kimse kendini küçülmüş hissedip, yüceltmek için böyle bir şey yapmamalı. Belki aptal yerine koyulduğunu düşündüğü için yapıyor ancak asıl kendisinin küçük düştüğünün farkına varamıyor.

Bir de işin affetme boyutu var. Burada da erkekte ve kadında ayrımcılık yapılıyor. Erkek yapınca "elinin kiri, yıkayınca geçer" mantığı, kadın yapınca "artık o kötü kadın oldu, hayır gelmez" mantığıyla büyük çelişki yaşanıyor. İnsan olarak değil de, cinsiyet olarak bakıldığından, kadın eziliyor, erkekse gücüne güç katıyor. Çünkü çapkınlık yapmak bir güç gösterisine dönüşüyor. Tabii, kadınların ekonomik özgürlüklerinin olmaması, erkeğe bağımlılık, çocuk faktörü de önemli etkenler olarak göze çarpıyor. Kadın aldatılmayı kabullense de, hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Tıpkı kırılan bir vazoyu yapıştırmak gibi...

Dünya döndükçe, insan nesli devam ettikçe, aldatma hikayeleri de daha çok konuşulacak. Ama yanlış adımlar atmadan biraz durup düşünürsek, en önemlisi çocuklarımızı yetiştirirken bu tip kadın-erkek ilişkilerini konuşmayı tabu olarak görmeden onları iyi bir şekilde eğitebilirsek, namusun iki bacağın arasında olmadığını algılayabilirsek, kendine ve birlikte olduğu kişilere saygılı insanlar çoğalacağından aldatma oranlarını da biraz olsun aşağı çekebiliriz. Ne kadınlar Venüs'ten, ne de erkekler Mars'tan geliyor aslında. İş, kendini karşındakinin yerine koyabilmekte...




1 yorum:

Adsız dedi ki...

aldatılıyorum, bunu hep hissettim, buna ilişkin belitiler hep var, ama net bişey bulamıyrum.ne yapacağımı bilemiyorumm.kimbilir belki ben de onu aldatırım.