4 Eylül 2007 Salı


BİTMEYEN DEVLET KAVGASI

Bitmeyen Devlet Kavgası - İsmet Bozdağ, Truva Yayınları, Temmuz 2007




Cumhuriyetin kurulmasının ardından, memleketin durumu savaştan sıyrılmış, durağan bir haldeydi. Ancak, bir ülkenin kalkınması için, ekonomik yönden de güç kazanması şarttı. İşte bu ortamda yaşananlar, Atatürk-İnönü-Celal Bayar arasındaki ilişkiler, İsmet Bozdağ'ın daha önce de yayınlanmış, bazı eklemelerle yeniden basılmış kitabında ayrıntılı bir biçimde ele alınıyor.

Atatürk'le İsmet İnönü arasındaki gerginlik, 1930'lu yıllarda başlamıştı. Birlikte omuz omuza savaşmış, ülkeyi kurtarmış iki arkadaş, ülkenin ekonomik yapılandırılması ile sanayileşmesi konusunda anlaşmazlığa düşmüşlerdi.

Dönemin iktisadi yapısı Celal Bayar tarafından titizlikle analiz ediliyordu. Milletvekilliğini bırakmadan, Türkiye'nin milli sermayeyle kurulmuş olan ilk bankası Türkiye İş Bankası'nın da başında olan Bayar, ekonomik yönden gelişmek için yeni fabrikaların kurulması, dış kaynaklı alımın minimuma indirilerek üretimin ülkede yapılması taraftarıydı. Yeni kurulmuş olan Türkiye devletinde kağıt bile Orta Avrupa'dan temin edilmekteydi.

İsmet İnönü ise yapılacak her türlü ekonomik kalkınmanın, kurulacak yeni fabrikaların devlet eliyle yapılmasından yanaydı. İlk uyuşmazlık bu konularla başladı. Atatürk'ün hamleci yapısı, Celal Bayar'a yakın olmakla beraber, hükümet işlerinde İsmet Paşa'ya çok karışmamak eğilimindeydi.

Atatürk'ün sağlığında, bu iki devlet adamı, çok farklı politik görüşleri olmasına rağmen, asgari müştereklerde anlaşmışlar, zorunlu olmadıkça problemlerini Atatürk'e taşımamaya özen göstermişlerdi. Önemli olan yeni Türk devletinin ilerlemesiydi, bu ilerlemeyi sağlamak birlikte çalışmayı öngörüyordu.

Yapılan incelemeler sonucunda, Celal Bayar, ilk kağıt fabrikasının İş Bankası desteğiyle kurulmasının uygun olduğuna karar verdi. Ancak bu öneri, hükümet tarafından veto edildi. İsmet Paşa, bir fabrika kurulacaksa, bunu devletin kurması gerektiğini, ayrıca kağıt fabrikasının zarar etme ihtimali olduğunu söyledi. Bayar'ın ise bu konudaki görüşleri farklıydı; bir fabrika banka desteğiyle kurulacaksa buna müdahale edilmemesi gerektiğini, devletin de başka bir fabrika kurabileceğini, böylece ülkenin iki fabrikası olacağını beyan etmişti. Ayrıca, hammaddesi odun olan bir fabrikanın kolay kolay zarar etmeyeceğini düşünüyordu. Bütün gelişen olaylar Atatürk'ün kulağına gitmişti. Herşeyi bir kez de Celal Bayar'ın ağzından tekrar dinledi.

Gelişmelerin ışığında Atatürk bir karar vermişti. Dönemin iktisat vekilinin de bulunduğu bir toplantı düzenledi. Bu toplantıda, hükümetin yapması gereken sanayi devrimiyle ilgili iktisat vekiline oldukça yüklendi. İsmet Paşa, kendi kabinesinde bulunan bir vekilin bu denli hırpalanmasına oldukça sinirlendi. Atatürk ile İsmet İnönü arasındaki ilk gerginlik belirtilerinin su yüzüne çıkması bu şekilde oldu. Ertesi gün sofraya davet edilen İsmet Paşa, Atatürk'ü ve diğer misafirleri bayağı bekletecek, yemek sırasında da oldukça soğuk bir tavır sergileyecekti.

O gecenin sonunda Atatürk, İsmet Paşa'nın biraz dinlenmesi gerektiğini, bu nedenle yerine bir vekil tayin ederek görevden bir süre uzaklaşmasının iyi olacağını kendisine iletti. Ama gecenin ilerleyen saatlerinde Salih Bozok'un araya girmesiyle, Atatürk kararını geri çekti, İnönü görevine devam etti. Yine de bir süre sonra kabinede değişikliğe gidilmiş, iktisat vekilliğine Celal Bayar getirilmişti.

Daha sonraları Ulu Önder'in maarif (milli eğitim) vekilini değiştirmek istemesiyle bir kez daha fırtınalar koptu. Üstelik o zamanki maarif vekili Atatürk'ün hocası olmasına rağmen, yaşı gereği gelişmelerin gerisinde kaldığı farkedilmiş, yerine daha dinamik, daha ilerici bir milli eğitim bakanının gelmesi gerektiğine karar verilmişti. İsmet İnönü'ye bu konu hakkında fikirlerini soran bir telgraf gönderen Atatürk, hiç ummadığı, sert bir cevapla karşı karşıya kaldı.

O yıllardaki dış politika üzerinde de anlaşamayan ikilinin en büyük görüş ayrılığı "Hatay Meselesi" üzerinde olmuştu. İnönü, Hatay'ın Türk topraklarına katılması için acele edilmemesi gerektiğini, Fransızların bu konudaki tutumunun sert olabileceğini öne sürerken, Atatürk ise bir an önce Fransız hükümetine bir memorandum verilerek, müzakerelerin başlaması taraftarıydı.

Gerek iç politikadaki gerginlikler, gerekse dış politikadaki anlaşmazlıklar yüzünden, Atatürk ile İsmet İnönü'nün birlikte çalışması imkansız hale gelmişti. Ulu Önder'in de bulunduğu bir bakanlar kurulu toplantısında İnönü'nün yapmış olduğu sert çıkış, bardağı taşıran son damla oldu. Fazla vakit geçmeden, iki eski silah arkadaşı başbaşa bir görüşme yaptılar, bu görüşmenin sonunda, İsmet Paşa, sağlık nedenlerinden dolayı bir süre görevi bırakma kararı aldı. Yerine, Celal Bayar başbakan olarak atandı.

Atatürk'ün İnönü'nün çocuklarına neden mirasından pay ayırdığı ise, kitabın ilk kısımlarında, eldeki belgelerin yorumlanmasıyla açıklanıyor. Ünlü "asansör" hikayesi de bu sebeple ayrıntılarıyla beraber kitabın bu bölümünde anlatılmıştır.

Celal Bayar döneminde, yalnızca Malatya milletvekili olan İsmet Paşa'ya halk sevgi gösterilerinde bulunuyordu. Meclis içinde de oldukça güçlü yandaşları vardı. Bu sıralar Atatürk'ün hastalığı da baş göstermiş, doktorlar tarafından kesinlikle dinlenmesi tavsiye edilmişti.

Hükümet kanadında Ulu Önder'in hastalığı telaşı başlamış, o öldükten sonra memleketin ne olacağı düşünülmeye başlanmıştı. Bu dönemde saltanat yanlıları da ellerini ovuşturmaya başladılar. "O ölürse, bu cumhuriyet masalı da sona erer, yeniden eski düzene döneriz" diye düşünüyorlardı. Dış ülkelerde de durum farklı değildi. Rusya bile Lenin öldükten sonra ülkelerinde yaşanan karışıklıkların aynısının Türkiye'de de olacağı görüşünü savunuyordu.

Bu şartlar karşısında, Cumhuriyetin 15.yılı kutlamaları oldukça sönük geçti. Artık Atatürk'ün günleri sayılıydı, bunu herkes görebiliyordu. Doktorlar fazla yorulmaması için yanında en fazla 5 dakika kalınmasına izin veriyorlardı. Celal Bayar son kabine toplantısını da Atatürk'ün yanıbaşında, sarayda yapmıştı. Normalde Cumhurbaşkanı görevini yapamadığında T.B.M.M. Başkanı kendisine vekalet ediyordu. Atatürk ölüm döşeğinde olmasına rağmen, yerini kimsenin dolduramayacağı kanaati hakimdi. Bu nedenle, toplantıda, Bayar bir süre daha vekilsiz idare edilmesinin uygun olduğunu, hükümetin de bu sırada önemli kararlar almayacağını, sadece günlük işlerin yürütüleceğini belirtti. Karar, herkes tarafından olumlu karşılandı.

Atatürk'ün ölümünün ardından, hemen ülkenin başına gelecek Cumhurbaşkanı konuşulmaya başlandı. Özellikle yurtdışında, böylesine büyük liderini kaybetse dahi, Türkiye'nin sarsılmayacağı mesajı verilmek isteniyordu. Mecliste Celal Bayar herhangi bir aday göstermeksizin, milletvekillerini tamamen özgür bıraktı. Böylece İsmet İnönü Türkiye'nin 2. Cumhurbaşkanı olarak göreve başladı.

İnönü ile Bayar'ın politika konusunda yıldızlarının barışık olmadığı bir gerçek. Ama böylesine önemli bir makam için Bayar'ın sağduyulu davranışı, ülkenin belki de bir kaosa sürüklenmesini engellemişti. Yine memleketin çıkarları doğrultusunda, anlaşamasalar bile, belirli bir süre Celal Bayar başbakan olarak görevine devam etti.

İnönü'nün bu makam için ne kadar isabetli bir karar olduğu, 2.Dünya Savaşı sırasında göstermiş olduğu politik performansından anlaşılabilir. Ülkeyi savaşa sokmadan İngiltere, Amerika, Rusya gibi güçlü ülkeleri oyalayabilmiş, onlara kafa tutabilmiştir. Belki de Türkiye o savaşa girmiş olsaydı, şu an demirperdeden yeni kurtulmuş bir Türkiye ile karşı karşıya olabilirdik. Ekonomik durumumuz ise tartışılmaz derecede kötü olabilirdi.

Türkiye, 1930'larda değil artık. Bir çok fabrikamız, madenimiz, hammaddemiz, üretim kaynaklarımız var. Bir çok ülkeden daha avantajlı bir durumdayız. En önemli madenlerden olan bor madeni rezervlerinin %65'i Türkiye'de. Buğday, meyve, sebze bakımından diğer ülkelerle yarışıyoruz. Dışa bağımlılıktan kurtulup, ekonomik yönden daha fazla kalkınmamız şart. Görüldüğü gibi, gelişmiş bir ülke olabilmek için büyük savaşlar kazanmak yetmiyor. Asıl önemli olan ekonomi ve kültür savaşı. Tıpkı Atatürk'ün dediği gibi: "Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir. İstiklalin tamamiyeti ancak istiklal-i mali (ekonomik bağımsızlık) ile mümkündür."





Kaynak: tr.wikiquote.org/wiki/Mustafa_Kemal_Ataturk/Ekonomi


Hiç yorum yok: