Evlerimizdeki Gündelikçi Kadınlar - Sibel Kalaycıoğlu, Helga Rittersberger Tılıç, Su Yayınları, Şubat 2001
Köyden kente göçün hızla yaşandığı bir dönemde, yeni bir iş alanı olarak karşımıza çıkan "gündelikçi kadın" terimi, son yıllarda hayatımızın içine iyice yerleşti. Önceleri çalışan kadınlar tarafından tercih edilirken, giderek ev işinde sıkıntı yaşayan her kadının evinin kurtarıcısı olarak görüldü gündelikçiler...
Özellikle vergisiz kazanç sağlamaları nedeniyle eleştirildiler. Kadın kadına sohbetlerin baş konusu oldular. "Seninki zam yaptı mı?", "Valla, hesap yaptım, bizim eve giren para kadar nerdeyse para kazanıyorlar ama yaptığı temizlik ortada, ben o gidince bir daha üzerinden geçmek zorunda kalıyorum." gibi cümlelerle çoğu kez yargıladık onları. Ama unuttuğumuz bir şey var, vergisiz kazanç onlara beraberinde sosyal güvencesizlik getiriyor. Çok katlı apartmanlarda cam silmek için cambazlık yapan, kimi zaman bu cambazlığı hayatlarıyla ödeyen kadınlardan bahsediyoruz acımasızca...
Sosyal bir güvenceleri, örgütlenmeleri olmadığından, her gittikleri evde kovulma korkusuyla iş yapıyorlar. Diyebilirsiniz ki, işini iyi yaptıktan sonra bu korku yersiz. Maalesef öyle değil. İş hayatının içinde bulunmayan ev kadınlarının, komplekslerini tatmin ediyorlar bir yerde gündelikçiler. İşlerini ne kadar iyi yaparlarsa yapsınlar, bu tip kadınların işçisi konumundalar. Yemek yedikleri çatal-bıçak, tabak ayrı, hatta bazı evlerde tuvaleti kullanmalarına bile izin verilmiyor. Kapıcı dairesine inip, tuvalet ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Ne yaman çelişki değil mi? Evinizin tuvaletini, çatalını, bıçağını onlar temizler, ama kullanım kuralları bu kadar aşağılayıcı biçimde onlara hissettirilir.
Bu kitabın 2 tane yazarı var. İkisi de sosyolog. Gündelikçi kadınların yaşamlarını, iş hayatlarını sosyolog gözüyle bizlere aktarıyorlar. Gündelikçi kadın olgusunun başlangıcından son yıllara kadar olan yapısal gelişimini anlatmakla başlamışlar. Kitabın sonunda da birtakım istatistiklere başvurulmuş. Ne kadarı okur-yazar, hangi işleri yapmaktan hoşlanıyorlar, işverenlerin eğitim durumu, gündelikçi seçerken aradıkları özellikler gibi bilgiler rakamlarla karşımıza çıkıyor.
Genellikle gündelikçi kadınların profili, köyden kente göç etmiş, evin bütçesine yardım amacıyla bulabildiği ender işlerden biri olan ev temizliğini görev edinmiş, çoğunlukla eğitimsiz, iş hayatında vasıfsız tabir edilen kitleden oluşuyor. Sosyo-ekonomik farklılıklar nedeniyle yapmak zorunda oldukları bir iş bu. Çoğu aslında masa başı işinde çalışmayı tercih ediyor. Ancak hayat şartları, eğitim durumu, bu tercihlerini hayata geçirmelerini imkansız hale getiriyor.
Bağlı oldukları bir sosyal güvence, sendika olmadığından, ücret arttırımı gibi konuları gündelikçiler aralarında hallediyorlar. Sabahları işe gitmeden önce parklarda toplanıp, rayici belirliyorlar, zam haberini evin hanımına sıcağı sıcağına iletiyorlar. Ev sahipleri de boş durmuyor tabii, o gittikten sonra eş, dost, komşular aranıyor, piyasa araştırması yapılıyor, onlarınki de zam yapmışsa konu kapanıyor. Sağlık konusunda da, herhangi bir yere bağlı olmadıklarından zor durumda kalıyorlar. Kocası aracılığıyla sigortalananlar şanslı. Hiç olmazsa devlet hastanelerini kullanabiliyorlar. Yeşil kartı ya da başka bir bağlantısı olmayanlar ise Allah'a emanet. Hastalandıklarında, yaralandıklarında, hem belirli bir süre çalışamadıkları için eve yardım edemiyorlar, hem de sağlıklarını kazanmak için ödedikleri para bellerini daha çok büküyor.
İşveren konumunda bulunan evin hanımlarının, gündelikçilerinde aradığı iki özellik dürüstlük ile temizlik. Yeri geldiğinde anahtarlarını hiç çekinmeden teslim edebilecekleri bir işçi arıyorlar. Bu güveni sağlamak için elbette gündelikçinin o evde belirli bir süre çalışması gerekiyor.
Temizlik ise ikinci sırada geliyor. Bu, katıldığım bir nokta. Şu an evimde bir gündelikçi çalışmıyor. Ama çalıştığı zamanlar oldu. İlk dikkat ettiğim nokta kişisel temizliği olurdu. İnanıyorum ki, işi temizlik yapmak olan bir kişinin öncelikle kendisinin temiz olması gerek. Nerede yaşarsa yaşasın, gecekondu ya da kapıcı dairesi farketmez, illa ki pahalı parfümler değil, ama mutlaka su ile sabun bulunan evinde, istedikten sonra temiz olmaması için hiçbir sebep yok.
Hayat bu gündelikçi kadınlar için yeterince zor. Ancak, işverenlerinin gereksiz kapris ve eziyetleriyle bir kat daha zorlaşıyor. Gerek bu kitapta verilen örnekler, gerekse kişisel gözlemlerim, bunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Parasını verip evini temizleten "hanımefendilerin" evlerinde çalışan bu kadınlara tapulu mallarıymış gibi eziyet çektirmesini ancak aşağılık kompleksiyle açıklamak mümkün. Zamanında iş hayatına atılamamış, yönetecek insanlar bulamamış bu tipler, ellerine geçen fırsatı kaçırmadan türlü türlü acı çektirme yöntemleri geliştiriyorlar. Tuvalet örneğinde olduğu gibi insan yerine koymuyorlar, sözle hakaret ediyorlar, davranışlarla tacizde bulunuyorlar. Düşünün ki, çalıştığı yerde bu kadar eziyet gören kadınlar, belki de evlerine döndüklerinde kocalarından dayak yiyorlar, bir de onlardan darbe alıyorlar. Hem evlerine dönünce de herşey bitmiyor, kendi evinin temizliği, yemeği, çocuklarının bakımı derken, çoğu mutsuz, kaderine küfreder hale geliyor. Bütün bunları da, hanımlarının altın günlerinde ağızlarına sakız ettiği üç kuruş para için yapıyorlar.
Sepetteki çürük yumurtalar misali, bu sektörün de iyisi, kötüsü var. Herşeye lanet ederek, baştan savma iş gören kadınlara da hakaret etmek yerine, adam gibi, işini beğenmediğini, bir daha gelmemesini söylemek en mantıklısı. Ne yazık ki yapımızda ezmek, küçük görmek olduğu için, bunu bile beceremiyoruz. Bunun yanısıra, tam tersine, işini olağanüstü iyi yapanlar da var. Bütün evi yarım günde köşe bucak temizleyerek, üstelik aynı gün birden fazla eve giderek rekor kıran kadınlar, "çöpçüysen bile en iyi çöpçü olacaksın" tezini yaşatıyorlar.
Madalyonun diğer yüzünü çevirirken, şimdiye kadar bahsettiğimiz kötü, acımasız "evin hanımı" modeli çoğunluğu oluştursa da, çok iyi örneklere rastlamak da mümkün. Evinde çalışan kadına, yevmiyesi haricinde, gıda, giyecek yardımı yapan, çocuklarının sorunlarıyla ilgilenen işverenler bunlar. Bir elin parmaklarını geçmese de, toplumda iyi örnek oluşturuyorlar. Onların köle değil, sadece iş yapmak için belirli bir süre o evin çalışanı olduklarını hatırlamamıza yardımcı oluyorlar.
İşin ilginç tarafı, aşağılayan,kompleks sahibi ev hanımlarının çoğu, evinin pisliğini gelen kadın farketmesin diye, o gelmeden bir gün önce baştan ayağa evini silip süpürerek, hazırlık yapıyor. Böylece gündelikçi eve geldiğinde, "aa, ne kadar temiz ev" diyecek, evin sahibi de bu zevki yaşayacak. Gündelikçi, pis olan ev temizlensin diye tutulmuyor mu? Zaten temiz olan evi tekrar neden temizletmek gerekiyor? Peki, o her fırsatta aşağılanan, hor görülen, kestiği tırnak kadar değerli olmayan gündelikçisinin ev konusunda fikri neden bu kadar önemli?? Bu soruların hepsi, bu kafada olan ev sahibelerinin çözemediğim karmaşık zihinlerinde gizli ne yazık ki...
Gelin, iğneyi önce kendimize batıralım. Öncelikle gündelikçilerin de, toplumun hangi kesimine ait olursa olsun, insan olduklarını, insanca davranılmayı hakettiklerini asla unutmayalım. Doğarken şanslı olan azınlığın içinde yer alıyorsak, iyi bir eğitimden geçip, belirli bir yaşam standartına sahipsek, bir kez daha düşünelim. Onların yerinde olup, o hayat şartlarında mücadele veriyor olabilirdik. Eğer onlar, şanslı doğmadılarsa, bu onların suçu değil. Eminim, önlerinde fırsat olsaydı, bugün evlerine temizliğe gittikleri nice "hanım"dan daha hanım olurlardı...
Özellikle vergisiz kazanç sağlamaları nedeniyle eleştirildiler. Kadın kadına sohbetlerin baş konusu oldular. "Seninki zam yaptı mı?", "Valla, hesap yaptım, bizim eve giren para kadar nerdeyse para kazanıyorlar ama yaptığı temizlik ortada, ben o gidince bir daha üzerinden geçmek zorunda kalıyorum." gibi cümlelerle çoğu kez yargıladık onları. Ama unuttuğumuz bir şey var, vergisiz kazanç onlara beraberinde sosyal güvencesizlik getiriyor. Çok katlı apartmanlarda cam silmek için cambazlık yapan, kimi zaman bu cambazlığı hayatlarıyla ödeyen kadınlardan bahsediyoruz acımasızca...
Sosyal bir güvenceleri, örgütlenmeleri olmadığından, her gittikleri evde kovulma korkusuyla iş yapıyorlar. Diyebilirsiniz ki, işini iyi yaptıktan sonra bu korku yersiz. Maalesef öyle değil. İş hayatının içinde bulunmayan ev kadınlarının, komplekslerini tatmin ediyorlar bir yerde gündelikçiler. İşlerini ne kadar iyi yaparlarsa yapsınlar, bu tip kadınların işçisi konumundalar. Yemek yedikleri çatal-bıçak, tabak ayrı, hatta bazı evlerde tuvaleti kullanmalarına bile izin verilmiyor. Kapıcı dairesine inip, tuvalet ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Ne yaman çelişki değil mi? Evinizin tuvaletini, çatalını, bıçağını onlar temizler, ama kullanım kuralları bu kadar aşağılayıcı biçimde onlara hissettirilir.
Bu kitabın 2 tane yazarı var. İkisi de sosyolog. Gündelikçi kadınların yaşamlarını, iş hayatlarını sosyolog gözüyle bizlere aktarıyorlar. Gündelikçi kadın olgusunun başlangıcından son yıllara kadar olan yapısal gelişimini anlatmakla başlamışlar. Kitabın sonunda da birtakım istatistiklere başvurulmuş. Ne kadarı okur-yazar, hangi işleri yapmaktan hoşlanıyorlar, işverenlerin eğitim durumu, gündelikçi seçerken aradıkları özellikler gibi bilgiler rakamlarla karşımıza çıkıyor.
Genellikle gündelikçi kadınların profili, köyden kente göç etmiş, evin bütçesine yardım amacıyla bulabildiği ender işlerden biri olan ev temizliğini görev edinmiş, çoğunlukla eğitimsiz, iş hayatında vasıfsız tabir edilen kitleden oluşuyor. Sosyo-ekonomik farklılıklar nedeniyle yapmak zorunda oldukları bir iş bu. Çoğu aslında masa başı işinde çalışmayı tercih ediyor. Ancak hayat şartları, eğitim durumu, bu tercihlerini hayata geçirmelerini imkansız hale getiriyor.
Bağlı oldukları bir sosyal güvence, sendika olmadığından, ücret arttırımı gibi konuları gündelikçiler aralarında hallediyorlar. Sabahları işe gitmeden önce parklarda toplanıp, rayici belirliyorlar, zam haberini evin hanımına sıcağı sıcağına iletiyorlar. Ev sahipleri de boş durmuyor tabii, o gittikten sonra eş, dost, komşular aranıyor, piyasa araştırması yapılıyor, onlarınki de zam yapmışsa konu kapanıyor. Sağlık konusunda da, herhangi bir yere bağlı olmadıklarından zor durumda kalıyorlar. Kocası aracılığıyla sigortalananlar şanslı. Hiç olmazsa devlet hastanelerini kullanabiliyorlar. Yeşil kartı ya da başka bir bağlantısı olmayanlar ise Allah'a emanet. Hastalandıklarında, yaralandıklarında, hem belirli bir süre çalışamadıkları için eve yardım edemiyorlar, hem de sağlıklarını kazanmak için ödedikleri para bellerini daha çok büküyor.
İşveren konumunda bulunan evin hanımlarının, gündelikçilerinde aradığı iki özellik dürüstlük ile temizlik. Yeri geldiğinde anahtarlarını hiç çekinmeden teslim edebilecekleri bir işçi arıyorlar. Bu güveni sağlamak için elbette gündelikçinin o evde belirli bir süre çalışması gerekiyor.
Temizlik ise ikinci sırada geliyor. Bu, katıldığım bir nokta. Şu an evimde bir gündelikçi çalışmıyor. Ama çalıştığı zamanlar oldu. İlk dikkat ettiğim nokta kişisel temizliği olurdu. İnanıyorum ki, işi temizlik yapmak olan bir kişinin öncelikle kendisinin temiz olması gerek. Nerede yaşarsa yaşasın, gecekondu ya da kapıcı dairesi farketmez, illa ki pahalı parfümler değil, ama mutlaka su ile sabun bulunan evinde, istedikten sonra temiz olmaması için hiçbir sebep yok.
Hayat bu gündelikçi kadınlar için yeterince zor. Ancak, işverenlerinin gereksiz kapris ve eziyetleriyle bir kat daha zorlaşıyor. Gerek bu kitapta verilen örnekler, gerekse kişisel gözlemlerim, bunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Parasını verip evini temizleten "hanımefendilerin" evlerinde çalışan bu kadınlara tapulu mallarıymış gibi eziyet çektirmesini ancak aşağılık kompleksiyle açıklamak mümkün. Zamanında iş hayatına atılamamış, yönetecek insanlar bulamamış bu tipler, ellerine geçen fırsatı kaçırmadan türlü türlü acı çektirme yöntemleri geliştiriyorlar. Tuvalet örneğinde olduğu gibi insan yerine koymuyorlar, sözle hakaret ediyorlar, davranışlarla tacizde bulunuyorlar. Düşünün ki, çalıştığı yerde bu kadar eziyet gören kadınlar, belki de evlerine döndüklerinde kocalarından dayak yiyorlar, bir de onlardan darbe alıyorlar. Hem evlerine dönünce de herşey bitmiyor, kendi evinin temizliği, yemeği, çocuklarının bakımı derken, çoğu mutsuz, kaderine küfreder hale geliyor. Bütün bunları da, hanımlarının altın günlerinde ağızlarına sakız ettiği üç kuruş para için yapıyorlar.
Sepetteki çürük yumurtalar misali, bu sektörün de iyisi, kötüsü var. Herşeye lanet ederek, baştan savma iş gören kadınlara da hakaret etmek yerine, adam gibi, işini beğenmediğini, bir daha gelmemesini söylemek en mantıklısı. Ne yazık ki yapımızda ezmek, küçük görmek olduğu için, bunu bile beceremiyoruz. Bunun yanısıra, tam tersine, işini olağanüstü iyi yapanlar da var. Bütün evi yarım günde köşe bucak temizleyerek, üstelik aynı gün birden fazla eve giderek rekor kıran kadınlar, "çöpçüysen bile en iyi çöpçü olacaksın" tezini yaşatıyorlar.
Madalyonun diğer yüzünü çevirirken, şimdiye kadar bahsettiğimiz kötü, acımasız "evin hanımı" modeli çoğunluğu oluştursa da, çok iyi örneklere rastlamak da mümkün. Evinde çalışan kadına, yevmiyesi haricinde, gıda, giyecek yardımı yapan, çocuklarının sorunlarıyla ilgilenen işverenler bunlar. Bir elin parmaklarını geçmese de, toplumda iyi örnek oluşturuyorlar. Onların köle değil, sadece iş yapmak için belirli bir süre o evin çalışanı olduklarını hatırlamamıza yardımcı oluyorlar.
İşin ilginç tarafı, aşağılayan,kompleks sahibi ev hanımlarının çoğu, evinin pisliğini gelen kadın farketmesin diye, o gelmeden bir gün önce baştan ayağa evini silip süpürerek, hazırlık yapıyor. Böylece gündelikçi eve geldiğinde, "aa, ne kadar temiz ev" diyecek, evin sahibi de bu zevki yaşayacak. Gündelikçi, pis olan ev temizlensin diye tutulmuyor mu? Zaten temiz olan evi tekrar neden temizletmek gerekiyor? Peki, o her fırsatta aşağılanan, hor görülen, kestiği tırnak kadar değerli olmayan gündelikçisinin ev konusunda fikri neden bu kadar önemli?? Bu soruların hepsi, bu kafada olan ev sahibelerinin çözemediğim karmaşık zihinlerinde gizli ne yazık ki...
Gelin, iğneyi önce kendimize batıralım. Öncelikle gündelikçilerin de, toplumun hangi kesimine ait olursa olsun, insan olduklarını, insanca davranılmayı hakettiklerini asla unutmayalım. Doğarken şanslı olan azınlığın içinde yer alıyorsak, iyi bir eğitimden geçip, belirli bir yaşam standartına sahipsek, bir kez daha düşünelim. Onların yerinde olup, o hayat şartlarında mücadele veriyor olabilirdik. Eğer onlar, şanslı doğmadılarsa, bu onların suçu değil. Eminim, önlerinde fırsat olsaydı, bugün evlerine temizliğe gittikleri nice "hanım"dan daha hanım olurlardı...
3 yorum:
Vergisiz kazanç sosyal güvensizlik getiriyor. Komik bu cümle. Hangimizin sosyal güvenliği var bu ülkede? Emekli olunca aldığınız maaşla kaç gün geçinebiliyorsunuz? Temizlikçime evimden biri gibi davrandım. Ne tabağı, bardağı ayrı ne başka şeyi ayrıdır. 4 senedir beraberdik. Her sene o istemeden zam yaptım. Kafasına göre iş yapar, garibandır şudur diye düşünürüm karışmam. Dün ültimatom verdi. Her yer 70 YTL oldu bu seferlik neyse böyle olsun. Bir dahakine alırım. Yaptığı yerleri süpürmek silmek, cam silmek ve toz almak. Bu kadar. Ne perdelere dokunur, ne ütü yapar, ne dolapların içini düzeltir. Saat 3 oldu mu da gider. Ne mi yapacağım. Haftaya gelsin hadi canım bye bye diyeceğim. Ben üniversite mezunu halimle iş bulamıyorum bulacağım iş için de bana inanın onun kadar ücret vermeyecekler. İğneyi defalarca kendime batırdım hiç merak etmeyin. Alacağım bir çift eldiven ve kendim temizlik yapacağım.
Vergisiz kazancın getirdiği sosyal güvence eksikliğinden bahsederken, geçinilecek parayı kastetmemiştim. İyi kötü, bir yere bağlı çalışan herkesin, ister sigortalı olsun ister emekli sandığı ya da bağ-kura bağlı olsun, sağlık harcamalarının, elbette hepsi olmasa bile, en azından belirli bir kısmı karşılanıyor. Gündelikçi kadınlar ise bu sağlık yardımından yoksun, kimi zaman canlarını ortaya koyarak çalışıyorlar. Demek istediğim buydu.
Siz gündelikçinize gayet iyi davranmış olabilirsiniz, ama onların aralarında da çürük elmalar var elbette. Ben bu yazıyı yazarken gündelikçim yoktu, ancak geçen süre içerisinde bazı özel şartlar nedeniyle ben de gündelikçi almak zorunda kaldım. Ama o da kafasına göre davranıp beni ortada bırakmaya kalktı. Ben de yumuşağımdır, insanlara hep bir şans daha vermekten yanayımdır ama kendimi de aptal yerine koydurmam. Bana yalan söylediğini hissettiğim anda, elimden geldiğince kibar bir şekilde bir daha bana gelmemesini söyledim. Üstelik oldukça da yakın bir zamanda yaşandı bu olay, o yüzden sizi oldukça iyi anlıyorum.
Benim elime bir çift eldiven alıp yapma imkanım ne yazık ki şu anda mümkün değil, o yüzden yeni bir gündelikçi almak zorundayım, ama dediğim gibi, neler düşündüğünüzü gayet iyi anlıyorum ve bu konuda size sonuna kadar hak veriyorum. Eğer biri işini iyi yapmıyorsa, üstelik ona karşı yapılan davranışın karşılığını da veremiyorsa, başına gelecek olan herşeye hazırlıklıdır ya da hazırlıklı olmak zorundadır.
Benim son paragraftaki sözüm de yine insanca davranmayanlar içindi, hani kendini hanım sanan hanımcıklar için, anlattıklarınıza bakılırsa sizin iğneyi kendinize defalarca batırmanıza hiç gerek yok inanın...
merhaba ben yıldız ay gündelikçiyim öncelikle yazınızdan dolayı çok teşekkür ederim bende düzenli olarak temizliye gidiyorum güven konusunuda işlemişsiniz bu konu önemli iş veren bir eyitimçi beni evine temizlik için çagırıyor bende elimden geleni yapıyorum ve temuz sıcagında bana yemek hazırlıyor mutfagına çagırıyor bende hazırdırdiye gidiyorum benım yanımda kulanmadıgı ocagın içerisinden bir poşet çıkarıyor bende bekliyorum ne çıkacak diye alaamiyum bir tava melamin bir tabak ve kaşık çatal ben şoktayım bekliyorum bu nedemek diyede kendimle çalişki yaşıyorum işi bıraksam diye düşünüyorum kadın bana soruyor ne yersin ben birşey yemek isdemiyorum yesende nereme yiyeyim diye onurum kırıldı aşağılandım pasaklıda deyilim eli yüzü düzgün kendimi karşı tarafa ifade edecek bir yapımda var anlamakta güçlük çekiyorum burda neyi anladım eyitim insanı insan yapmıyor okumuş ama insan olamamış ondan eyitim alan insanlara acıyorum tabi bir daha o eve ditmedim
Yorum Gönder