Türk Televizyon Tarihi 1952-2006, Ömer Serim, Epsilon Yayıncılık, Ocak 2007
Özel televizyon yayınları ekranları parsellemeden önce, ilk göz ağrımız TRT idi. Tek kanallı dönemleri hatırladığım gibi, TRT 2 'nin açılış gününü bile oldukça net hatırlayabiliyorum. Acaba ilk yayını seyredebilecek miyiz, antenimiz yeterli olacak mı diye endişelenmiştik. Çünkü o günkü antenler, şimdinin uydu alıcılarının yanından bile geçemiyordu ne yazık ki...
Gel zaman git zaman, TRT eski popülaritesini yitirdi, önce Star1-Magic Box, ardından Teleon, Show TV, Kanal 6, Kanal D, ATV gibi diğer özel televizyon kanallarının varlığıyla iyice kan kaybetmeye başladı. Gerek bu televizyonların sahibi olan varlıklı patronlarının gücü, gerekse aldıkları müthiş reklam gelirleri karşısında, devlet tekelinde bulunan TRT günden güne izlenmemeye, rating sıralarında en altlarda yer almaya başladı.
Bu kitap, TRT ile onun öncesinde Türk insanının ilk kez Teknik Üniversite televizyonu ile tanışmasını anlatan bir derleme. TRT kurumunun tabi olduğu yasalar, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri esnasında kurumdaki yapısal değişiklikler, hangi yıllar arasında hangi genel müdürlerin görev yaptığı ayrıntılı bir biçimde okuyucuya aktarılıyor. Daha sonraki bölümlerde ise özel televizyonların kurulması, onların yapılandırılmaları ile ilgili bilgiler veriliyor.
Kitapta ayrıca; özel televizyonların Türkiye'deki yasal boşluklardan yararlanıp yasadışı olarak yayın hayatına başlamalarından ve denetimsiz her türlü yayını ekrana getirmelerinden bahsediliyor.
Denetimsiz yapılmış yayınların toplum üzerinde kültürel bir yozlaşmaya sebep olduğu doğru. Bugün seyrettiğimiz bir çok dizi, yarışma ile kalitesiz yapımlar aslında toplumun kültür seviyesine de ayna tutuyor. Ancak durup düşünelim...Neden bu yozlaşmaya doğru adım adım ilerledik? Buna en büyük sebep, zamanında tekel konumunda bulunan TRT'nin olur olmaz yapmış olduğu sansürlerdir.
Ufacık bir sözün, bir hareketin bambaşka anlamlara çekilerek yasaklandığı; filmlere, dizilere makaslar vurulan devletin televizyonunda, alanında tek olmanın getirdiği rahatlık da o dönemde gözlerden kaçmıyordu. Bu krallık, özel televizyonların, yaşadışı bir şekilde de olsa gelişiyle, yerle bir oldu. Artık sansür, kesme, makas yoktu. TRT ekranlarında neredeyse öpüşme sahneleri yasaklanırken, özel kanallarda kırmızı noktalı filmler yayınlanmaya başladı.
Halk, bu ani değişimi hem şaşkınlıkla, hem de sevinçle karşıladı. Yıllarca tek kanala, ya da tek elden yayınlanan kanallara mahkumdu ne de olsa; onlar ne verirse onu almaya razı olmuştu. Ama şimdi bir sürü seçenek, bir dolu program arasından istediğini seyrediyordu. Bu durumda özel kanalların üstünlüğü tartışılmaz oldu, bir televizyon kanalının can damarı olan reklam pastasından da aslan payını bu televizyonlar koparınca, daha kaliteli yapımlar, ithal edilen diziler ile filmler, reklam gelirlerinden gelen para sayesinde iyice arttı.
TRT, bu furyada özel kanallarla rekabet edebilmek için her yolu denedi. Önce, yayınlarında biraz esnek olmaya başladı, artık eski katı TRT sansürü kalmamıştı. Demek ki, zamanında o kadar yasakçı olmaya da gerek yoktu. Yazarın kitabında belirttiği gibi, Kemal Tahir'in aynı adlı romanından uyarlanan "Yorgun Savaşçı" dizisini çeşitli sakıncaları olduğu gerekçesiyle yaktıran TRT, seneler sonra başka bir özel kanal bu diziyi hemen hemen aynı oyuncularla çektirince, dizinin kopyasını bir şekilde bularak ekrana sürdü, üstelik o özel kanalın yayın saatlerine denk getirerek rating kapmaya çalıştı. Madem sakıncalıydı, seneler sonra da olsa neden yayınlandı? Eğer o özel televizyon yayınlamasaydı, TRT kendi yaptırıp sonra da yaktırmış olduğu diziyi ekrana getirecek miydi? Ne yazık ki bu soruların yanıtlarını ancak tahmin etmek mümkün...
Sonrasında diğer kanallarda yayınlanan dizi ile filmlere benzer yapımları ekranlara taşımaya çalıştı, ancak bütçe az olunca, kaliteli yapımları almak da mümkün olmadı. Halen TRT, özel televizyonlarla rekabet edemiyor, izlenme oranlarında sürekli olarak alt sıralarda yer almaya devam ediyor.
Acaba TRT, gerçekten de bu tip kanallarla rekabete girmeli miydi? Kesinlikle hayır. Devlet televizyonunun bambaşka bir misyonu olmalı. Kültür ile sanatı, izleyicisine ulaştırmalı, daha önce yapmış olduğu gibi, klasik Türk romanlarını senaryolaştırarak dizi haline getirmeli, böylece seyreden insanlar merak edip kitabı da okumak, kendi kültürünü tanımak istemeli. TRT'nin zaman içinde bunları yaptığını söyleyebiliriz. Ancak çizgisini bozmadan, bu yolda devam etmeliydi. Devlet destekli bir kanalın rating kaygısı olmamalı. Bir tek kişi izlemese bile, yayın politikasından en ufak bir taviz verilmemeli.
Doğası gereği, insanoğlu için yasaklar her zaman cazip olmuştur. Bu nedenle, TRT'nin sansürcü zihniyeti, halk üzerinde böylesine bir etki yapmıştı. Özel kanalların ortaya çıkışıyla, seçicilikten uzak, rastgele programlar izlenmeye başladı. Kültürel yozlaşma da bu noktada başladı. Herhangi bir beğeni oluşturamayan toplum, bu kez de patron güdümlü programları izlemeye zorlandı. Bir çok gereksiz program, "halk istiyor" teziyle pompalandı, kısır döngü böyle sürüp gitti. Halen de devam ediyor.
Buna önlem nasıl alınabilirdi? Daha önce de bahsettiğim gibi, madem ki yasakçı zihniyetin oluşumuna müdahale edilemedi, o zaman çizgi hiç bozulmayacaktı. O fırtınalı günlerde bile sakin kalınarak, aynı yayın politikasına devam edilmeliydi. Fırtına dinince, nasıl olsa sadık izleyici geri dönecek; kültür sanata meraklı olanlar, edebi dizileri sevenler, TRT kanallarında aradıklarını bulacaklardı. Ama TRT rekabeti tercih etti, dikilen elbise üzerine uymadığı için bocaladı, istediğini alamadı. Bu kargaşa ortamında TRT'de yetişen spikerler, teknik kadrolar da özel kanallara transfer oldular.
Kanalların yeni yayın dönemi programları da bugünlerde reklamlarla tanıtılıyor. Bir dolu dizi, birbirinin takliti olan yapımlar ekranları sarmış durumda. Rating cihazı olan aileler seçimleriyle programların tutup tutmadığını belirleyecekler, yine tutmayanlar bir-iki bölüm sonra çöpe gidecek. Arasından "yazık oldu" diyeceklerimiz de, "iyi oldu" diyeceklerimiz de çıkacak.
Yapılan seçimler, toplum olarak nerede durduğumuzun göstergesidir. Bir kez olsun, güdümlü tarafta değil de "seçen" tarafta yer alalım, "Gelinim Olur musun?", "Size Anne Diyebilir miyim?" gibi abuk sabuk ama prim yapması muhtemel programlar yerine, daha aklı başında yapımları tercih edelim. Her ne kadar vatandaşlarımız, "Ne seyrediyorsunuz?" sorusuna "Belgesel ve haber kanalları" dese de toplumca söylediğimiz bu kocaman yalana da ortak olmayalım. Entellik göstergesi kabul edilen bu iki olgu eğer Türkiye'nin gerçeği olsaydı, National Geographic, Discovery Channel ile CNN Türk, NTV, izlenme oranlarında her gün tavan yapıyor olurdu! Bu kadar iddialı olmadan da kültürlü, entel olmak mümkün. Yeter ki kaliteliyi kalitesizden ayırmayı becerebilelim...
Gel zaman git zaman, TRT eski popülaritesini yitirdi, önce Star1-Magic Box, ardından Teleon, Show TV, Kanal 6, Kanal D, ATV gibi diğer özel televizyon kanallarının varlığıyla iyice kan kaybetmeye başladı. Gerek bu televizyonların sahibi olan varlıklı patronlarının gücü, gerekse aldıkları müthiş reklam gelirleri karşısında, devlet tekelinde bulunan TRT günden güne izlenmemeye, rating sıralarında en altlarda yer almaya başladı.
Bu kitap, TRT ile onun öncesinde Türk insanının ilk kez Teknik Üniversite televizyonu ile tanışmasını anlatan bir derleme. TRT kurumunun tabi olduğu yasalar, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri esnasında kurumdaki yapısal değişiklikler, hangi yıllar arasında hangi genel müdürlerin görev yaptığı ayrıntılı bir biçimde okuyucuya aktarılıyor. Daha sonraki bölümlerde ise özel televizyonların kurulması, onların yapılandırılmaları ile ilgili bilgiler veriliyor.
Kitapta ayrıca; özel televizyonların Türkiye'deki yasal boşluklardan yararlanıp yasadışı olarak yayın hayatına başlamalarından ve denetimsiz her türlü yayını ekrana getirmelerinden bahsediliyor.
Denetimsiz yapılmış yayınların toplum üzerinde kültürel bir yozlaşmaya sebep olduğu doğru. Bugün seyrettiğimiz bir çok dizi, yarışma ile kalitesiz yapımlar aslında toplumun kültür seviyesine de ayna tutuyor. Ancak durup düşünelim...Neden bu yozlaşmaya doğru adım adım ilerledik? Buna en büyük sebep, zamanında tekel konumunda bulunan TRT'nin olur olmaz yapmış olduğu sansürlerdir.
Ufacık bir sözün, bir hareketin bambaşka anlamlara çekilerek yasaklandığı; filmlere, dizilere makaslar vurulan devletin televizyonunda, alanında tek olmanın getirdiği rahatlık da o dönemde gözlerden kaçmıyordu. Bu krallık, özel televizyonların, yaşadışı bir şekilde de olsa gelişiyle, yerle bir oldu. Artık sansür, kesme, makas yoktu. TRT ekranlarında neredeyse öpüşme sahneleri yasaklanırken, özel kanallarda kırmızı noktalı filmler yayınlanmaya başladı.
Halk, bu ani değişimi hem şaşkınlıkla, hem de sevinçle karşıladı. Yıllarca tek kanala, ya da tek elden yayınlanan kanallara mahkumdu ne de olsa; onlar ne verirse onu almaya razı olmuştu. Ama şimdi bir sürü seçenek, bir dolu program arasından istediğini seyrediyordu. Bu durumda özel kanalların üstünlüğü tartışılmaz oldu, bir televizyon kanalının can damarı olan reklam pastasından da aslan payını bu televizyonlar koparınca, daha kaliteli yapımlar, ithal edilen diziler ile filmler, reklam gelirlerinden gelen para sayesinde iyice arttı.
TRT, bu furyada özel kanallarla rekabet edebilmek için her yolu denedi. Önce, yayınlarında biraz esnek olmaya başladı, artık eski katı TRT sansürü kalmamıştı. Demek ki, zamanında o kadar yasakçı olmaya da gerek yoktu. Yazarın kitabında belirttiği gibi, Kemal Tahir'in aynı adlı romanından uyarlanan "Yorgun Savaşçı" dizisini çeşitli sakıncaları olduğu gerekçesiyle yaktıran TRT, seneler sonra başka bir özel kanal bu diziyi hemen hemen aynı oyuncularla çektirince, dizinin kopyasını bir şekilde bularak ekrana sürdü, üstelik o özel kanalın yayın saatlerine denk getirerek rating kapmaya çalıştı. Madem sakıncalıydı, seneler sonra da olsa neden yayınlandı? Eğer o özel televizyon yayınlamasaydı, TRT kendi yaptırıp sonra da yaktırmış olduğu diziyi ekrana getirecek miydi? Ne yazık ki bu soruların yanıtlarını ancak tahmin etmek mümkün...
Sonrasında diğer kanallarda yayınlanan dizi ile filmlere benzer yapımları ekranlara taşımaya çalıştı, ancak bütçe az olunca, kaliteli yapımları almak da mümkün olmadı. Halen TRT, özel televizyonlarla rekabet edemiyor, izlenme oranlarında sürekli olarak alt sıralarda yer almaya devam ediyor.
Acaba TRT, gerçekten de bu tip kanallarla rekabete girmeli miydi? Kesinlikle hayır. Devlet televizyonunun bambaşka bir misyonu olmalı. Kültür ile sanatı, izleyicisine ulaştırmalı, daha önce yapmış olduğu gibi, klasik Türk romanlarını senaryolaştırarak dizi haline getirmeli, böylece seyreden insanlar merak edip kitabı da okumak, kendi kültürünü tanımak istemeli. TRT'nin zaman içinde bunları yaptığını söyleyebiliriz. Ancak çizgisini bozmadan, bu yolda devam etmeliydi. Devlet destekli bir kanalın rating kaygısı olmamalı. Bir tek kişi izlemese bile, yayın politikasından en ufak bir taviz verilmemeli.
Doğası gereği, insanoğlu için yasaklar her zaman cazip olmuştur. Bu nedenle, TRT'nin sansürcü zihniyeti, halk üzerinde böylesine bir etki yapmıştı. Özel kanalların ortaya çıkışıyla, seçicilikten uzak, rastgele programlar izlenmeye başladı. Kültürel yozlaşma da bu noktada başladı. Herhangi bir beğeni oluşturamayan toplum, bu kez de patron güdümlü programları izlemeye zorlandı. Bir çok gereksiz program, "halk istiyor" teziyle pompalandı, kısır döngü böyle sürüp gitti. Halen de devam ediyor.
Buna önlem nasıl alınabilirdi? Daha önce de bahsettiğim gibi, madem ki yasakçı zihniyetin oluşumuna müdahale edilemedi, o zaman çizgi hiç bozulmayacaktı. O fırtınalı günlerde bile sakin kalınarak, aynı yayın politikasına devam edilmeliydi. Fırtına dinince, nasıl olsa sadık izleyici geri dönecek; kültür sanata meraklı olanlar, edebi dizileri sevenler, TRT kanallarında aradıklarını bulacaklardı. Ama TRT rekabeti tercih etti, dikilen elbise üzerine uymadığı için bocaladı, istediğini alamadı. Bu kargaşa ortamında TRT'de yetişen spikerler, teknik kadrolar da özel kanallara transfer oldular.
Kanalların yeni yayın dönemi programları da bugünlerde reklamlarla tanıtılıyor. Bir dolu dizi, birbirinin takliti olan yapımlar ekranları sarmış durumda. Rating cihazı olan aileler seçimleriyle programların tutup tutmadığını belirleyecekler, yine tutmayanlar bir-iki bölüm sonra çöpe gidecek. Arasından "yazık oldu" diyeceklerimiz de, "iyi oldu" diyeceklerimiz de çıkacak.
Yapılan seçimler, toplum olarak nerede durduğumuzun göstergesidir. Bir kez olsun, güdümlü tarafta değil de "seçen" tarafta yer alalım, "Gelinim Olur musun?", "Size Anne Diyebilir miyim?" gibi abuk sabuk ama prim yapması muhtemel programlar yerine, daha aklı başında yapımları tercih edelim. Her ne kadar vatandaşlarımız, "Ne seyrediyorsunuz?" sorusuna "Belgesel ve haber kanalları" dese de toplumca söylediğimiz bu kocaman yalana da ortak olmayalım. Entellik göstergesi kabul edilen bu iki olgu eğer Türkiye'nin gerçeği olsaydı, National Geographic, Discovery Channel ile CNN Türk, NTV, izlenme oranlarında her gün tavan yapıyor olurdu! Bu kadar iddialı olmadan da kültürlü, entel olmak mümkün. Yeter ki kaliteliyi kalitesizden ayırmayı becerebilelim...
14 yorum:
çok iyi kim yazmışsa güzel ama birde kronolojisi olsa tam olacak
çok iyi
:D KİM YAZMIŞSA ELİNE SAĞLIK BU YAZI SEBEBİ TÜRKÇEDEN 100/5 ALDIM....... SAOLUN VAROLUN BY
:D KİM YAZMIŞSA ELİNE SAĞLIK BU YAZI SEBEBİ TÜRKÇEDEN 100/5 ALDIM....... SAOLUN VAROLUN BY
KİM YAZMIŞSA TEŞEKKÜRLER AMA ÖZETİNİ(ÖNEMLİ YERLERİNİ)YAZSAYMIŞ DAHA İİ OLURMUŞ!!!
valla allah razı olsun yazandan ödevemi buldum hee:D
önemli yerleri yazılsa daha güzel ve kısa olurmuş ama yiğnede güsel
Bu sayfada bugüne kadar yazmış olduğum kitap tanıtımları ve eleştirilerinde özellikle özet vermekten kaçındım. Amacım, kitabı kısaca yazmak değil, tanıtımını yaparak ilgisi olanlar için kitabın okunmasını sağlamak. 1 kişi bile merak edip okursa, amacıma ulaşmış olurum.
Ne de olsa, kitap okuyan toplumun bir ferdi olmak, araştırmacı, üretken, soru soran bireyler haline gelmemizi sağlar. Sadece özetle yetinmemek, bir kitabı okuyup kendi yorumumuzu yapabilmek de bu nedenle çok önemlidir...
özet dahaiyi olurdu bence
yaaa kb ben yazdım bunu çok teşekkür ederim yorumlarınız için dediklerinizi en kısa sürede yapmaya çalışçam
valla okumadım ama guzele ben zıyo hoca performans ödevi verdi trt tarhiçsesidiye ondan girdim
güzel olmuş ama benim arştırdığım konu bu değil
yha gzl ama ns blndhu yhaaaaaa
oda yokma
off yha:D:P:DD::D:D
cok guzel yazılmıs ellerınıze saglık bu kıtabı nerden satın alabılırım nette aradım ama bıraz pahalı 20 lıra.
Yorum Gönder