23 Temmuz 2007 Pazartesi


ANLAT SAVAŞ ABİ'NE

Anlat Savaş Abi'ne - Savaş Ay, Neden Kitap, Ocak 2007


Herkes son günlerde ekranda olan bir yarışmayı konuşuyor."Güzel ve Dahi" programın adı. 8 güzel kızla 8 dahi erkeğin yarıştığı, ödüllü bir yarışma bu.

Herkesin konuşmasının sebebi, güzellikleri tartışma konusu olan bu kızların aslında yapmış oldukları gaflar, gündemle ilgili sorulan sorulara verdikleri yanıtlar ile Turgut Özal, Kenan Evren gibi siyasi kimlikleri resimlerinden tanıyamamalarıydı. Biraz empati yapıldığında, yaşları 18-19 civarı olan bu gençlerin yakın Türkiye tarihindeki önemli kişiliklere ait olan fotoğrafları bilmemeleri bir derece anlaşılabilir. Ancak o kişi hakkında bilgi sahibi olmamak kabul edilebilir bir şey değildir.


Bu noktada Savaş Ay'ın bir gazete için magazinin ünlü isimleriyle yaptığı ropörtajları biraraya getirdiği "Anlat Savaş Abi'ne" kitabını tartışmak gerekir. Gerek Savaş Ay'ın herhangi bir yorum katmadan yayınladığı bu söyleşiler, gerekse şu anda yayınlanan sözkonusu yarışma programı, magazinsel olsun olmasın, halkımızın ne kadar bilgisiz olduğunu gözler önüne seriyor. Bu, seçimlerimizle de ilgili elbette. Kimin kiminle ne yaptığını anlatan magazin programlarından başka bir şey seyretmeyen, gazete, kitap okumayan, güncel olayların yanı sıra ülkesinin tarihiyle ilgili herhangi bir bilgisi olmayan bir nesil yetişiyor. Acı mı? Evet. Ama şunu da unutmayalım, bu ülkemize has bir sorun değil. Amerika'da da yeni nesil dünyaya hükmetmekte olan ülkelerinin haritada yerini gösteremiyor. Peki, bu içimizi rahatlatıyor mu? Tabii ki hayır. Çünkü, her koyun kendi bacağından asılıyor maalesef...


Atatürk'ün Samsun'a hangi yolla gittiği gibi basit bir soru var kitapta. Kimisi trenle demiş, kimisi de Savarona ile gittiğini iddia etmiş. Bu gibi bilgiler okulda bizim beynimize her sene okuduğumuz İnkılap Tarihi kitaplarıyla kazınmadı mı? Diyelim kazınmadı. Yapılan bu gafın yerine, sadece "Bilmiyorum" demek çok mu kötü? Kötü olmalı, çünkü kendini küçük düşürmek ya da gaf yapmak pahasına bu ve bunun gibi sorulara yanlış cevap veriliyor. Hem de büyük bir özgüvenle, "ben biliyorum" edasıyla...Demek ki içten içe, bunun mutlaka bilinmesi gerektiği, büyük bir eksiklik olduğu hissediliyor bu kişiler tarafından. Halbuki bilmemek değil öğrenmemek ayıp değil miydi? Tren galiba çoktan istasyondan kalkmış, öğrenilmesi gereken bu bilgiler okul sıralarının üzerindeki kopyalar olarak kalmış anlaşılan.


Eğitimi eleştirmek mümkün tabii, ama okuldan sonra kitaplarla, araştırmayla desteklenmeyen herhangi bir sistemi de suçlamak nereye kadar doğru? Yapılandırılacak yeni bir eğitim sistemi belki ezberciliği de yokedip, araştırmaya yönelik olabilir. Ancak biz kendimizi geliştirmek istemediğimiz sürece, dünyanın en iyi eğitim-öğretim sistemine sahip olsak da başarılı olabileceğimizi sanmıyorum.


Artık Hitler'i çoğul zannedip "kimler onlar" diye sormayan, kaplanı aslanın karısı sanmayan, Sorbonne'u Amerika'da aramayan, Turgut Özal deyince siyasi icraatlarını konuşmak yerine "Evet, benzin istasyonlarında şampanya satılmaya başlanmıştı sayesinde" demeyen yeni bir nesil istiyoruz. Bu kişilerin düştükleri durumu izleyip ya da okuyup kahkahalarla gülerken, toplumumuzun balık hafızalı bu üyelerinin verecekleri oyları, edinecekleri meslekleri ya da birey olarak toplumda edinecekleri konumlarını düşünüp o zaman da gülüp gülemeyeceğimizi sorgulamamız gerekiyor....

Hiç yorum yok: