Ama Öyle! -Hakan Karahan, Alfa Yayınları, Nisan 2006
Kitabın yazarı olan Hakan Karahan'ın roman tarzı bir okuyucu olarak bana hitap etmiyor. Dolayısıyla kendisiyle tanışmam kitaplarıyla başlamadı. Ancak çok seneler önce vermiş olduğu bir röportajı hatırlıyorum. "Ne kadar cesur" demiştim kendi kendime. Bir insan, sadece hayatı yakalamak için, herşeye sıfırdan başlamayı göze alıp koskoca oturmuş bir düzeni geride bırakarak sevdiği işi, uğraşı yapmaya başlıyor. Müthiş!
O zamanlar ben de bir bankada çalışıyordum ve bu durumdan şikayetçiydim elbette, ama röportajı okumayı bitirip de dergiyi bir kenara koyduğumda, "keşke ben de bankayı bıraksam da böyle bir şey yapsam" hayalimden çoktan sıyrılmış, gerçek hayata dönmüştüm. Ta ki beş-altı ay öncesine kadar... Evet, ben de hayatımda radikal bir karar alıp, 9 senelik bankacılık hayatıma nokta koyup, asıl yapmak istediğimin ne olduğunu bulana kadar kendimi dinlenmeye çektim. Hemen hemen eş zamanda, bir kitapçıda Hakan Karahan'ın biraz da otobiyografi kokan denemesi "Ama Öyle!"yi gördüm. Kitabın arka kısmını okur okumaz hemen kaptığım gibi kasaya koştum. Eve geldiğimde daha kitabın ilk sayfalarından itibaren kitabı o gün okuyup bitireceğimi biliyordum.
Yazar, kışları Nişantaşı'nda, yazları da Erenköy'de oturuyormuş küçüklüğünde. Ben de küçükken Nişantaşı'nda otururmuşuz, daha sonra ise Erenköy'e taşındık. Ben evlendiğim halde halen kopamadım Erenköy'den, yazar ise aynı şekilde Nişantaşı'ndan. O, mesleğinin zirvesindeyken 21 yıldır çalıştığı finans sektörünü elinin tersiyle itmiş, ben de bankacılıktan kendimi erken emekli ettim. Okurken kendimi reenkarnasyonun içindeymişim gibi hissettim. Herşey bu kadar mı örtüşür?
Kitabın özüne gelince; kesinlikle okunması gerektiğinin altını çizmek isterim. Hayatın dönemeçlerinde verilmiş kararların nelere malolduğunu, gerçekten değip değmediğini irdeliyor bu kitap. Hayatın rutin düzenine kapılmış insanların, yaşamında böylesine radikal kararlar veren birini takdir etmek yerine, basmakalıp toplumsal düzeni överek bunu kabul ettirmeye çalışmalarını anlatıyor. Ve sonunda da ama gerçekten de öyle!! dedirtiyor...
O zamanlar ben de bir bankada çalışıyordum ve bu durumdan şikayetçiydim elbette, ama röportajı okumayı bitirip de dergiyi bir kenara koyduğumda, "keşke ben de bankayı bıraksam da böyle bir şey yapsam" hayalimden çoktan sıyrılmış, gerçek hayata dönmüştüm. Ta ki beş-altı ay öncesine kadar... Evet, ben de hayatımda radikal bir karar alıp, 9 senelik bankacılık hayatıma nokta koyup, asıl yapmak istediğimin ne olduğunu bulana kadar kendimi dinlenmeye çektim. Hemen hemen eş zamanda, bir kitapçıda Hakan Karahan'ın biraz da otobiyografi kokan denemesi "Ama Öyle!"yi gördüm. Kitabın arka kısmını okur okumaz hemen kaptığım gibi kasaya koştum. Eve geldiğimde daha kitabın ilk sayfalarından itibaren kitabı o gün okuyup bitireceğimi biliyordum.
Yazar, kışları Nişantaşı'nda, yazları da Erenköy'de oturuyormuş küçüklüğünde. Ben de küçükken Nişantaşı'nda otururmuşuz, daha sonra ise Erenköy'e taşındık. Ben evlendiğim halde halen kopamadım Erenköy'den, yazar ise aynı şekilde Nişantaşı'ndan. O, mesleğinin zirvesindeyken 21 yıldır çalıştığı finans sektörünü elinin tersiyle itmiş, ben de bankacılıktan kendimi erken emekli ettim. Okurken kendimi reenkarnasyonun içindeymişim gibi hissettim. Herşey bu kadar mı örtüşür?
Kitabın özüne gelince; kesinlikle okunması gerektiğinin altını çizmek isterim. Hayatın dönemeçlerinde verilmiş kararların nelere malolduğunu, gerçekten değip değmediğini irdeliyor bu kitap. Hayatın rutin düzenine kapılmış insanların, yaşamında böylesine radikal kararlar veren birini takdir etmek yerine, basmakalıp toplumsal düzeni överek bunu kabul ettirmeye çalışmalarını anlatıyor. Ve sonunda da ama gerçekten de öyle!! dedirtiyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder