
Türkiye Cumhuriyeti'nin kötü talihidir askeri darbeler. Cumhuriyet rejimi ile yönetilen bir ülkede, yapılan ihtilaller anti-demokratik bulunur. Nedeni ise, mevcut sisteme dışarıdan yapılan müdahaledir.
Şu anda tarih dersi kitapları ne durumda bilemiyorum. Ancak 1990'lı yıllarda, bu ders kitapları, 1934 yılında kadınlara seçme hakkının verilmesi ile son buluyordu. Madem ki "tarih tekerrürden ibarettir" diye bir söz var; o zaman, zaten fazlasıyla irdelenmiş olan Kurtuluş Savaşı tarihimizi bir yana koyarak, daha yakın tarihimizde cereyan eden darbeler konusunu ele almak lazımdır. Özellikle, artık yaşayan imparatorlukların olmadığını göz önünde bulundurarak, demokrasi sürecinde yaşanan olgulardan olan devrimlerin mercek altına alınması şarttır.
27 Mayıs 1960 askeri darbesi ise, tarihimizdeki diğer iki darbeye nazaran daha değişik özellikler taşır. 1960 devrimi, emir-komuta zinciri kırılarak, generaller tarafından değil, daha alt rütbeli askerler tarafından gerçekleştirilmiştir. Darbenin yapılma sebepleri ise, pek çok kaynağa göre değişiklik arz etmektedir. Öncelikle, bu duruma gelişin nasıl olduğunu anlatmak gerekir. Kimilerine göre Menderes'in, yurt dışına asker gönderme yetkisi TBMM'de iken, sadece Bakanlar Kurulu kararıyla Kore'ye asker göndermesi, kimilerine göre ise Atatürk'ün isteğiyle Türkçe okunmaya başlanan ezanın yeniden Arapça okunmaya başlaması, devrimin tetikleyici unsurlarındandı.
Ancak asıl neden, 27 Nisan 1960 yılında kurulan Tahkikat Komisyonu idi. Sözkonusu komisyon; gazete ve dergileri kapatma, basım ve dağıtımını engelleme, gazetecileri sorguya çekme gibi yetkilerle donatılmıştı. Bu durum o kadar ileri bir noktaya gelmişti ki, bazı günler çıkan gazeteler, sansürden dolayı sütunlarının bir kısmını yazısız, beyaz bir şekilde basmaya başlamışlardı. Tahkikat Komisyonu aynı zamanda muhalefetin yaptığı eylemleri de sorgulayacaktı. Bu, bardağı taşıran son damla oldu. Ülkede büyük yankı uyandıran olay, geniş çaplı bir öğrenci hareketinin başlamasına neden oldu.
"Bir Darbenin Anatomisi" adlı kitap da 1960 ihtilalini anlatan Celal Bayar'ın ağzıyla, İsmet Bozdağ tarafından kaleme alınmış. Darbenin bir numaralı görgü tanıklarından biri olan Bayar, elbette DP'li olmanın getirdiği sorumluluklardan dolayı, kendi deyimiyle darbe olmayan bu "fiili durum"u, tarafsız olması mümkün olmayan bir şekilde anlatmıştır. Kendisine göre bu olayın başlıca sorumluları İsmet Paşa (İnönü), CHP ve Demokrat Parti'yi yıkmak için çalışan komunist oluşumlardır.
O dönemi yaşayanlar, Demokrat Parti'nin başlarda gayet güzel bir politikası olduğunu, ancak 2. kez iktidara geldikten sonra bir takım bozulmaların baş gösterdiğinden bahsederler. Muhalefet güçlendiği anda da, dönemin başbakanı Adnan Menderes, Londra'ya yaptığı resmi bir ziyaret sırasında uçak kazası geçirince, ülkenin gündemi tekrar allak bullak oldu. Uçağı sis yüzünden düşen Menderes kurtulurken, heyetteki bazı kişiler hayatını kaybetti. Bu vahim durumdan dolayı, karşı olan sesler bir süreliğine sustu.
Ancak kaçınılmaz sona doğru yaklaşılmıştı. Nitekim, Tahkikat Komisyonu'nun kurulmasından sonra öğrenci protestolarının büyümesi, ordu-öğrenci yaklaşımı dikkat çekici unsurlardandı. DP'nin 10 yıllık iktidarı, Menderes'in, sözkonusu komisyonun CHP hakkında verilen önerge hakkındaki çalışmalarını tamamladığını açıklamasından 2 gün sonra, 27 Mayıs 1960 tarihinde, son buldu. Başkanlığını Orgeneral Cemal Gürsel'in yaptığı Milli Birlik Komitesi adı altında toplanan bir grup subay ile onların yönetimindeki askerler, Ankara ile İstanbul'daki bazı önemli yerleri ele geçirerek, yönetime el koydular. Yaşanan olaylar neticesinde, devrim, halkın beklemediği bir olay değildi. Hatta, demokratik süreç içerisinde uygun bulunmayan bu hareketin, o tarihte oldukça gerekli olduğunu savunanlar vardı.
Darbenin ardından Menderes, tutuklanarak Ankara'ya getirildi. Daha sonra Celal Bayar, Demokrat Parti'nin ileri gelenleriyle beraber önce İstanbul'a, oradan da Yassıada'ya gönderildi. 24 Eylül 1960'da Yüksek Adalet Divanı kuruldu. Ünlü Yassıada duruşmaları başladı. Sonuçta, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ile Fatin Rüştü Zorlu idam edildi, Celal Bayar ise yaş haddinden dolayı ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
İhtilalden sonra, 9 Temmuz 1961 tarihinde 1961 anayasası kabul edildi. 1924 Anayasası güçler birliğinden sözederken, 1961 anayasası ile güçler ayrılığı ilkesi benimsenmiş, yasamanın Millet Meclisi ile Cumhuriyet Senatosu'ndan oluşan TBMM'ye, yürütmenin Cumhurbaşkanı ile Bakanlar Kurulu'na ait olmasına, yargının ise bağımsız olmasına karar verilmiştir.
Dikkati çeken bir başka nokta ise, yapılan her darbenin ardından anayasanın yeniden düzenlenme gerçeğidir. Oysa ki, demokratik platformlarda, ihtilale gerek kalmaksızın, anayasanın, günümüz koşullarına uygun olarak yapılandırılması mümkündür. Tıpkı, şu anda ülkemizde uygulanan anayasa değişimi süreci gibi. Demek ki, tarihin tekerrür etmesine gerek kalmadan, milli irade ile, birtakım pürüzlerin giderilmesi demokrasinin bize sağladığı gerçeklerdendir. Elbette, kullanmasını bildiğimiz sürece...
Kaynak:
www.netbul.com, tr.wikipedia.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder