Kanser Cinayetleri - Yaşar Gören, Ozan Yayıncılık, Mayıs 2005
Tıpkı kolesterolde olduğu gibi, kanser araştırmalarında da gelinen nokta, bildiğimiz gerçeklerin tam tersine bir yol izlemekte. Özellikle son yıllarda yapılan araştırmalar, kanser hastalığının mikrobik bir hastalık olabileceği yönünde.
Kesin olarak kanıtlanan ise, rahimağzı kanserine bir virüsün yolaçtığı şeklindedir. Bundan yola çıkarak, bütün kanser türlerinin de virütik bir sebebe dayanabileceği tıp çevrelerince oldukça sık dile getirilmeye başlandı. Belki de bundan bir süre sonra, veba ya da verem gibi zamanında ölümcül olan hastalıklara karşı nasıl ilaç ve aşılar üretildiyse, kanser için de bu tarz bir tedavi mümkün olabilecek.
Ancak günümüzde kanseri yenmek için kullanılan tedavi yöntemleri, hastayı daha da kötüye götürüyor. Bu yöntemler; ameliyat, kemoterapi ve radyoterapi. Ameliyat, bağışıklık sistemi çöküntüye uğramaması gereken kanser hastasına travma yükleyerek, bu çöküşü hızlandırıyor. Kemoterapide amaç, oldukça hızlı bölünerek çoğalan kanser hücrelerinin artmasını engellemek, ancak bu olurken vücut için gerekli diğer hücrelerin de ölmesi sağlanıyor, yine bunun neticesinde kişinin bağışıklık sistemi yok ediliyor. Kemoterapi görmüş hastaların halsiz, güçsüz olmalarının sebebi de bundan kaynaklıyor. Bir diğer tedavi olan radyoterapinin ise faydasını anlamak güç. Kanserin başlıca sebeplerinden biri olarak gösterilen nükleer reaksiyonların, (ülkemizde de yaşanan Çernobil felaketi gibi) vücuda bilerek verilmesi mantığa aykırı gibi geliyor.
"Kanser Cinayetleri" adlı kitap, işte bu basmakalıp kanser tedavi yöntemlerinin hastanın ömrünü ne kadar kısalttığını yaşanmış örneklerle anlatıyor. Ben de yaşanmış bir örnekten bahsetmek istiyorum. Aile büyüklerimden birisi, kalp hastalığı teşhisi konduktan sonra bu doğrultuda tedavi edilmeye başlanıyor. Yaklaşık olarak 25 (yazıyla yirmi beş) sene yaşadıktan sonra, vefatına yakın, lenf kanseri olduğu anlaşılıyor. Burada yanlış teşhis hayat kurtarmış oluyor. Çünkü eğer kanser olduğu baştan anlaşılıp, yukarıda saydığımız yöntemlerle tedavi edilseydi, değil 25 yıl, en fazla 2 yıl ömrü olacaktı. Nerden biliyorsun demeyin. Araştırmalar ile yaşanmış olaylar gösteriyor ki, kanser tedavisi uygulanan hastalarda, geçici bir süre hastanın kendini çok iyi hissettiği, hatta hastalığı atlattığını düşündürten bulgular yaşanıyor. Sonra birdenbire tedavinin getirmiş olduğu ağır travma neticesinde hastalık tüm vücuda yayılıyor, kısa sürede de öldürüyor. Bütün bunlar en fazla birkaç sene içinde gerçekleşiyor. Nitekim kitapta da bu süreler, kişiler ve tarihleriyle birlikte ayrıntılı olarak verilmiş.
Peki, kansere neyin sebep olduğunu bilmeden, nasıl tedavi ediliyor gibi basit bir soru soralım. Öyle ya, neyin sebep olduğu tam olarak bilinse, zaten önlemi alınmış olurdu. O zaman tıp tedavi için "olsa olsa" metodunu kullanmış oluyor ki, bu gerçekten de dehşet verici. Çünkü, insanlar bu durumda kobay olarak kullanılmış oluyorlar.
Yine doktor olan bir aile büyüğüm ile yaptığım bir sohbet sırasında, bana doktorların başlıca amacının hastayı yaşatmak olduğunu söylemişti. "Ölüme çare bulunamıyor, o zaman amaç hastanın ömrünü olabildiğince uzatmaktır. Kanser için yapılan tedavilerde de hasta hızla ölüme doğru gittiği için, bu, tamamen amaçtan sapmak olarak değerlendirilir" demişti. Bu durumda, hasta öldüğü zaman sebep kanser değil, kanseri tedavi eden yöntemler oluyor. Ancak bu, hiçbir doktor tarafından dile getirilmiyor ne yazık ki.
Kolesterol gibi, kanserin de sağlık ile ilaç sektörüne faydası var mı acaba? Biraz kötü niyetli bir düşünce gibi gelebilir, ancak kanserin bir mikrop ya da virüsten kaynaklandığını ortaya çıkarmak için büyük bütçeli araştırmalar, kapsamlı deneyler yapılması gerekiyor. Varolan yöntemleri kullanmak da işin kolayına kaçmak gibi görünüyor. O zaman yine dehşet içinde kalıyoruz maalesef. Sırf tembellik uğruna, ya da ödenek yaratamamaktan bu tip araştırma-geliştirmelerin yapılmaması, kemoterapi, radyoterapi ile bunlarla birlikte kullanılan ilaçların rant kapısı olması, tıp dünyası açısından kesinlikle etik değil. Hangi vicdanlar buna göz yumabiliyor?
Kitaptaki bir başka çarpıcı nokta da, verem aşısının lösemiyi önleyebileceğini ortaya çıkaran araştırma. A.B.D'nin Chicago kentinde 85 bin bebek vereme karşı aşılanıp, 20 yıl boyunca izlenmiş. Aşılanmış bebekler, aşılanmamışlarla karşılaştırıldıklarında şöyle bir sonuç alınmış: Lösemiye yakalananların %10'u aşılanmışların, %90'ı ise aşılanmamışların arasından çıkmış. Verem aşısı BCG (Bacillus Calmette Guerin) lösemiyi yüzde 90 gibi büyük bir oranla önlüyor. (Dr.Virginia Livingstone, Ve Kanser Yenildi, Arma Yayınları,İstanbul) Bu durumda, vereme karşı bağışıklık kazanan insan vücudu, kansere karşı da bağışıklık kazanabiliyor.
Elbette, bu kesin bir yargı değil. Ama hiç olmazsa başlangıç teşkil edebilir. Belki de bu yolla, kanser aşısı geliştirilerek çağımızın şimdilik çaresiz kaldığı bu illet de yok edilebilir. Bunun için yürekli araştırmacılar, vicdanı hür doktorlar gerekiyor. Sağlık=para denklemine inat, sadece sağlık için birşeyler yapılması şart.
Bir örnek de ünlü bir spor yazarımızdan vermek istiyorum. Gazetelerden de takip ediliyordur, kendisi bağırsak kanserine yakalanmış, ameliyat olmuş. Kurtuldum derken, bir sene sonra şikayetleri tekrar başlamış. Doktor, karaciğere sıçradığını söylemiş. 6 ay ömür biçilmiş kendisine. Karaciğerden akciğere atlamış, akciğerin tamamı, karaciğerin beşte dördü alınmış. Oradan böbreğe sıçramış, sağ böbrek de alınmış. Ve son kalan akciğere de sıçrayınca kemoterapi önermişler. Önce iyi olur gibi hissetmiş, sonrasında yine kötülemiş. 3 aylık bir kür daha yapılmış. Sonrasında herşeye boşvermiş, şimdi Bodrum'da teknesinde keyif yapıyor. Belki de moralini yüksek tutmak, bütün bu tedaviler yerine, bağışıklık sistemine çok daha iyi gelecek. Ve yine belki de baştan beri yapılması gereken de buydu.
Kimsenin böylesine kötü tecrübelerle karşılaşmasını temenni etmiyorum elbette. Ancak başa gelmeden anlaşılmıyor diyenlere de sonuna kadar hak veriyorum. Çaresizlik, yaşatma isteği, herşeyden umutlanmayı getiriyor. "Bu da işe yarar" denilenlere sıkı sıkı sarılıyor insan. Kötüleyeceğini bile bile, her türlü tedaviye razı geliyor. Çünkü hastayı öylesine bırakmak, hiçbir şey yapmadan beklemek, soğukkanlılığınızı elinizden alıyor.
Her ne olursa olsun, günümüzde kullanılan ilaç, ameliyat, kemoterapi ve radyoterapi yöntemlerinin yarardan çok zarar getirdiğini savunanlar hiç de az değil. Klasik kanser tedavisine karşın, maksimum fayda ilkesiyle, alternatif kanser tedavilerinin de bir an önce ortaya çıkarılması bekleniyor. Doktorların da, ettikleri Hipokrat yeminini unutmadan, yine Hipokrat'ın, "Primum, nil nocere"(Önce, zarar vermeyeceksin) sözünü, sık sık hatırlamaları gerekiyor...
16 Ağustos 2007 Perşembe
KANSER CİNAYETLERİ
3 yorum:
Yazının 5 inci paragrafında tıbbın "Olsa olsa yöntemi" ni kullandığı anlatılarak, insanların kobay durumuna düşürüldüğü söylenmiş.
Herşeyden önce, "olsa olsa yöntemi" bilimde kullanılır bir yöntem değildir. Araştırmalarında bu yöntemi kullandığını belirten bir disiplin de, bu yüzden bilim olduğu savını ileri süremez. Ne yazık ki, günümüzde bile tıpta bu yöntem kullanılmakta... Böylelikle ortalama 5 tılda bir de görüş (consept) değişikliği ortaya çıkıyor. Beş yıl önce ak dediğimize bu gün hiç çekinmeden kara diyoruz. Buna da tıpta ilerleme adını veriyoruz(!). Artık ne biçim bir ilerleme olduğuna siz karar verin.
Kendine bilim adını veren bir disiplinin herşeyden önce dilinin matematik dili olması gerekir (fizikte olduğu gibi). Sonra yöntemleri bilinen bilim yöntemleri olmalıdır. Bunun dışındaki yollarda ilerleyen bir disiplin için ancak sanat diyebiliriz. Bu günkü haliyle tıp bilim değil, sanattır. Umarım ki, ilerde bilim olma yoluna girebilecektir.
Saygılarımı sunarım.
Sizin gibi mesleği doktorluk olan birinin yorumları benim için altın değerindedir. Çok teşekkür ederim.
Saygılarımla
Merhaba. Kanserle ilgili son gelismelere yer verdigim ve henuz yeni hayata gecirdigim bir web sitem var. Arastirma yaparken rasladigim bu yaziniza hem fikirlerinizi almak hem de daha cok insana ulasabilmek icin yorum birakmak istedim. Web sitemi ziyaret edip yorumlarinizi paylasabilirsiniz cok sevinirim. Yayin hayatinizda basarilar dilerim.
Yorum Gönder